Ve biz 3 haftalık TR tatilimizden sonra evimizdeyiz. Acı, tatlı, trajik, komik, mutlu, hüzünlü, eğlenceli, yorucu.. Gezimizi tanımlamayan o kadar çok sıfat var ki..
Gezimizden aklımda hep kalacak olan birkaç şeyi buraya not düşmek istiyorum. Uçaktan inince arabayla eve gidiş yolunda Melodi'nin cami minarelerini görüp heyecanla "Anneee bak, Rapunzel'in kulesini gördüüüüümmmm!!" demesini hiç unutmayacağım mesela!! Çocuk hayatında cami görmemiş, benzetebildiği en yakın şey Rapunzel'in kulesi oldu tabi naapsınn. Kültür şoku dedikleri bu mu acaba? :))))
TR havalimanında tuvalette sigara içmeyin uyarısını görünce "Sigara ne?" diye sorması var bir de. O ana kadar hiç duymamış o kavramı ki.. Melodi'nin bombaları tüm tatil boyunca devam etti ama en çok hoşuma giden bir başkası da dönüşte son aktarmamızda uçak artık inişe geçtiğinde onu uyandırıp "Melodi geldik, annecim haydi uyan" dediğimde gözlerini açmadan gülümseyerek "Yaşasın! Başardık!!" demesiydi :)) Yolculuk stresini o bile iliklerine kadar hissetmiş. Yavrum, nasıl sevindi yolculuk bitti diye, ama bilmiyordu ki o uçaktan sonra gecenin 12sine kadar sürecek 2 saatlik bir araba yolculuğumuz daha vardı..
2 küçük çocukla toplam 24 saat süren ve bunun 15 saati uçakta geçen bir yolculuğu Allah düşmanıma vermesin!! Hele de çoğunlukla biberonla beslenen 8 aylık bir bebekle..
Biberon olayı yolculuk boyunca resmen en büyük kabusumdu. Trajikomik hallerimizi anlatayım biraz.. :) Herbiri 6 parçadan oluşan toplam 7 biberonumuz vardı ve onları yıkamak zorunda kalmamak için idareli kullanma konusunda nasıl stres yaptığımı anlatamam.
İşin aslı şöyle: Bebekle yolculuk ederken uçakta püre bebek maması vermeleri için istediğimizi önceden bildirmemiz gerekiyormuş ki hazırlasınlar. Bilmiyorduk! Ben birkaç kavanoz mama ve biberonlarımı alıp yola çıktığımda ve uçakta bebek maması yok dediklerinde ilk şoku yaşadım. Bizimkinin de normalden fazla yiyeceği tutmasın mı? Neyse ilk 10 saatlik uçuşumuzu bir şekilde atlatıp Kanada'ya vardık ama temiz biberonlar nerdeyse bitmişti. Amaaaan lazım olmaz ama yine de alayım deyip çantaya attığım fırça ve küçük bir bulaşık deterjanını çıkarıp Toronto havaalanının aile tuvaletinin lavabosunda parçaları hiçbiryere değdirmemeye çalışarak ve acele ederek biberonları yıkayışımı hiç unutmayacağım herhalde. O sırada dönüşte yaşayacağım kabustan habersizdim o ayrı.
Dönüşte, biberon ve mama konusunda biraz daha hazırlıklıydım ama yine de bir takım aksiliklerin beni bulmasından kurtulamadım. Koray bazı mamaları sevmedi, (bir biberon eksik çıktık yola zaten) bazı parçalar yere düştü, kirlendi vs. derken bende gene bir stres modu. 10 saatlik uçuşumuzu atlatmışız, Kanada'ya varmışız ama önümüzde daha 5 saatlik uçuş, sonrasında 2 saatlik araba yolculuğu. Gece uykusu yaklaşıyor ama çocukların sağı solu belli olmuyor, malum. Uyumazsa yandım! Kanada'da Amerika için gümrük sırasındayız (amerika gümrüğünün Kanada'da olması ilginç dimi?) ama herşey bu kadar mı ağır ilerler. Dakikalarca ayakta bekle, yorulan Melodi'yle ilgilen, bir yandan da kafamda BIBERONLAR! :)
Bir ara mızmızlanınca son biberonu mamayla doldurup Koray'a verdim. İçmedi. Hala sıradayız. Salonda 100 kişi falan var. Birazdan Amerika'ya giriş için görevliyle görüşme yapacağız. Tüm belgelerimiz tam olmasına rağmen o gümrük stresini yaşayanlar bilir. Bir pürüz varsa adam ülkeye giriş yaptırmaz, kalabilirsin orada, sonra aynen ülkene geri! Neyse. Sıra gelmesine az kalmış. Son biberonum elimde, CAM ve içi dolu! Çocuk şimdi içmeyecek diye sırt çantamın yan gözüne koyayım derken elimden kayıp düşmesin mi!!! Cam biberon yerde tuzla buz, heryer mama, salonda herkes susmuş, bana bakıyor!! Kime bakıp özür dileyeceğimi bile bilmiyorum. O an nasıl bir utanç duyduğuma mı yanayım, son biberona mı? Eşime bakıyorum, o da bana bakıyor, diyecek birşey yok! Karşıda görevli yaşlı bir kadın, "That's OK, don't worry!" diyor gözlerime bakarak, sessizce. O an biraz rahatlıyorum, ama boğazımda bir düğüm. Sonra acıyıp bizi öne alıyorlar ve gümrük görevlisiyle burun buruna geliyoruz. Hiçbirşey olmamış gibi eşimle havadan sudan sohbet ediyor. Ama bende hala olayın şoku. Sorunsuz geçiyoruz gümrükten ve uçağa giderken bir şok daha! Koray kaka yapıyor ve inanılmaz sulu! İşin kötüsü, çantamda son bezim!! Ya inanılır gibi değil ama ne kadar fazla bez koymuş olsam da bezler bitmiş!! Yani yanımda ne bez var ne biberon.. Önümde daha en az 7-8 saatlik yol, ve uçak kalkmak üzere.. Şaka gibi.. Artık biberonları durulayıp kullanacağız diyorum ama ya çocuk ishal olduysa? 5 saatlik uçuşta ne yaparız? Hemen soruyoruz ama oradaki görevli gayet umutsuz, "ilerde duty free var ama bayağı ilerde ve bez var mıdır bilmiyorum" diyor. Eşim yine de gidip bakayım diyor. Ben çocuklarla beklemede. Bu sırada Melodi heryere susamlı çubuk döküyor, benle oyna diyerek ve bağırarak kendini yerlere atıyor falan ama o detaylara girmeyeyim şimdi :)) Neyse o bekleme salonunda resmen yıkılmış, yorgun ve umutsuz bir anne olarak beklediğimi söylememe gerek var mı? O sırada bir mucize gerçekleşiyor ve eşim elinde kırmızı bir paket bebek beziyle yanımıza doğru yürüyor. Şansımıza son bir paket kalmış ve tam da Koray'ın numarası. Ama o an yaşadığım duyguyu anlatmama kelimeler yetmez. O kadar olaydan sonra moralimi bir tek o bir paket bez düzeltebilirdi ve o da geldi :) Sonuçta anladık ki Koray ishal falan değilmiş ve eve gelene kadar o son paketi açmamıza gerek bile kalmadı. Biberonları ise uçakta kaynar suyla durulayıp tekrar kullandık ve herşey hallolmuş oldu. Ama yaşadığım o stres, ah o stres!! :))
Kıssadan hisse: Bebekle uzun uçak yolculuğu yapacak anneler, durun yapmayın!!! Ben ettim siz etmeyin!! :) Cidden, düşüncenizi bir daha gözden geçirin!!! Yada illa yapacaksanız, en kötüyü göz önünde bulundurun ve yanınıza gerekenin 2-3 katı eşya almaktan çekinmeyin. Hamallık yapın ama stres yapmayın. Yollardaki o stresin eşi benzeri yok..
Bu arada Türkiye'de geçirdiğimiz zaman zarfındaysa herşey son derece iyi geçti, o ayrı. Annelerimizin evinde el üstünde tutulduk ve yağmurlu havaya rağmen Bodrum tatilimizde çok eğlendik. Yorulduk biraz ama hani böyle olur ya, tatlı tatlı.. :)
Ama yakın zamanda bir daha gider miyim diye bir sorun!
:)